11.SINIFLAR

ortadoğuda manda yönetimlerinin kurulması

ORTADOĞU’NUN TANIMI VE ÖNEMİ:

Orta Doğu, güneybatı Asya'da, tarihsel ve kültürel yakınlığı olan ülkelerin oluşturduğu coğrafi bölgeye denir. Akdeniz'den Pakistan'a kadar uzanır ve Arap Yarımadası'nı kapsar. İngilizlerin 19. yy. da kullanmaya başladıkları bir kavramdır.



ÖNEMİ

1- Birçok medeniyetin beşiği durumunda bulunması, (üç dinin doğuş yeri olması)

2-Doğu ile Batıyı birbirine bağlayan ticaret yollarının kavşağında yer alması

3-Çeşitli yeraltı ve yerüstü zenginliklere sahip olması Ortadoğu’nun Paylaşılması

 

ORTADOĞU İngiltere Mekke Şerifi Hüseyin ile bir takım anlaşmalara girişmiş ve ona bir Arap İmparatorluğu vaat etmek suretiyle Arapların bağımsızlık duygularını kışkırtmıştı. Fakat bir yandan bunu yaparken,                                                                                                             1916 yılında Rusya ve Fransa ile yaptığı anlaşmalarla Orta Doğu bölgesinin, yani Arap ülkelerinin kendisiyle Fransa arasında paylaşılmasını kabul ettirmişti.  

 I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin İttifak grubunda yer alması, İtilaf Devletleri’nin bölgeye yönelik paylaşım planları hazırlamalarına yol açmıştır. Bu planlar doğrultusunda gizli anlaşmalar yapılmıştır. Bu gizli anlaşmalar şunlardır:

McMahon (Mekmehın) Antlaşması (1915)

İngiltere’nin Mısır Valisi McMahon ile Hicaz Emiri Şerif Hüseyin arasında yapılmıştır. Bu gizli anlaşmaya göre ;                                                                                                                                                                            1.McMahon, Arapların Osmanlılara karşı isyan etmesi hâlinde, Arap Yarımadası ile Suriye ve Irak’ı içine alacak Arap bağımsızlığını tanıyacak.                                                                                                                          2.Şerif Hüseyin de İngiltere’ye ekonomik konularda öncelik verecektir.

Sykes-Picot (Saykıs Piko) Antlaşması (1916)

İngiltere [Mark Sykes ve Fransa (Georges Picot) arasında imzalanmıştır.  

 Doğu Anadolu, Doğu Karadeniz ve İstanbul Rusya’ya;                                                                                         Adana, Antakya bölgesi, Suriye kıyıları ve Lübnan Fransa’ya;                                                                              Musul hariç olmak üzere Irak İngiltere’ye bırakılmıştır.                                                                                          Filistin’in durumu daha sonra belirlenecekti.

 Fakat Bolşeviklerin Çarlığın gizli anlaşmalarını açıklaması. Bunun arkasından 14 Nokta'yı Müttefiklerin de kabul etmeleri dolayısıyla Başkan Wilson da bu gizli anlaşmaları tanımayacağını belirtince,  İngiltere ile Fransa 7 Kasım 1918 de Orta Doğu hakkında bir ortak bildirge yayınladılar. "Uzun zamandan beri Türklerin zulmü altında yaşayan hakların kurtuluşu için" savaştıklarını belirten iki devlet, Orta Doğu memleketlerinde, halkların kendi serbest seçimlerine dayanan milli hükümet ve idareler kuracaklarını bildirdiler. Hicaz Kralı Hüseyin, oğlu Faysal’ı büyük ümitlerle Paris barış konferansına göndermiştir., İngiltere ve Fransa, Hüseyin'in Suriye üzerindeki monarşisini tanımakla beraber, Arap memleketlerinde manda rejiminin kurulmasına karar verdiler.                                                                                                                          1920 Nisanında toplanan San Remo konferansında da İngiltere ve Fransa, Amerika'nın bu konferansa katılamamasından da yararlanarak, Orta Doğu'daki manda rejimlerini aralarında paylaştılar. Suriye ve Lübnan Fransız, Irak, Ürdün ve Filistin de İngiliz mandalarına verildi. San Remo konferansı ‘nda  Filistin' Suriye'den ayrıldı.                                                                  1936 da Faşist İtalya'nın Habeşistan'ı ele geçirmesi ve Nazi Almanyası ile Faşist İtalya Ortadoğu memleketlerinde İngiltere ve Fransa aleyhine yoğun bir propagandaya giriştiklerinden,                                                                                1936 Eylülünde Suriye ve 1936 Kasımında da Lübnan ile ittifak antlaşmaları yaparak her iki memleketten çekilmeyi kabul etti.

Filistin:, Filistin'in Suriye'den ayrılarak İngiltere'nin mandası altına konması ve İngiltere'nin de, Filistin'de bir Yahudi anavatanı kurulması için almış olduğu karar Araplar için hayal kırıklığı yarattı..                                                                                                      





  SİYONİZM HAREKETİ
, 1880'lerde Rusya'da ortaya çıkan Yahudi aleyhtarlığı karşısında Rusya Yahudilerinin Filistin-'e göç etmek zorunda kalmaları ile başlamış ve Budapeşte'li Yahudi gazeteci Dr. Theodor Herzl'in 1896 da yayınladığı "Yahudi Devleti" adlı eseriyle hızlanmıştır. HERZL 1897 DE DÜNYA SİYONİST TEŞKİLATI'NI KURMUŞTUR.    

                                                                                                                                                                        BALFOUR DEKLARASYONU YAHUDİLERİN ANAVATAN DAVASINDA BİR DÖNÜM NOKTASI OLMUŞTUR.                                                                                                                   İNGİLTERE DIŞİŞLERİ BAKANI BALFOUR, 2 KASIM 1917 DE, SİYONİST FEDERASYONU BAŞKANI BANKACI LORD ROTHSCHİLD'A GÖNDERDİĞİ BİR MEKTUPTA İNGİLTERE'NİN FİLİSTİN'DE BİR YAHUDİ ANAVATANININ KURULMASINI KABUL ETTİĞİNİ RESMEN BİLDİRMİŞTİR.                                              BUNA KARŞILIK, SAN REMO KONFERANSINDA İNGİLTERE'NİN FİLİSTİN'İN MANDASINI ELİNE GEÇİRMESİ VE İLK GÜNDEN İTİBAREN YAHUDİLERİN FİLİSTİN'E GÖÇ ETMELERİNE GÖZ YUMMASI, ARAPLAR ÜZERİNDE SERT TEPKİ YAPTI.                                                                                                                  ARAPLARLA YAHUDİLER ARASINDA SİLAHLI ÇATIŞMALAR BAŞLADI. BU ÇATIŞMALARIN EN ÖNEMLİLERİ 1921, 1929, 1933 VE 1937–39 YILLARINDA OLMUŞTUR.  

                                                                                                              

ALMANYA'DA HİTLER'İN İKTİDARA GEÇTİKTEN SONRA YAHUDİ DÜŞMANLIĞI POLİTİKASINA BAŞLAMASI İLE ALMANYA VE İTALYA DA FİLİSTİN'DEKİ ARAPLARI YAHUDİLERE KARŞI KIŞKIRTMIŞLAR VE ARAPLARA, GİZLİ OLARAK, PARA VE MALZEME YARDIMINDA BULUNMUŞLARDIR.                                                                                                                                                  1937 DE BAŞLAYAN ÇARPIŞMALAR SIRASINDA, 1938 YILINDA, 3.717 arap ve yahudi ölmüştür.                                                                                                                      1937 DE BAŞLAYAN AYAKLANMA ANCAK 1939 MAYISINDA SONA ERDİRİLEBİLMİŞTİR.                                                                                                                      ARAPLARIN TEPKİSİNDE ROL OYNAYAN ETKENLERDEN ÖNEMLİ BİRİ DE, filistin'e yapılan yahudi göçleri olmuştur. her ne kadar, ingiltere mandater devlet olarak bu yahudi göçü için bazı sınırlamalar koymuş ise de, 1922 yılında 590.000 araba karşı 84.000 kadar olan yahudi sayısının, 1932 de 770.000 araba karşılık 181.000'e yükselmesine engel olamamıştır. 1933–35 yılları arasında filistin'e 134.540 yahudi göç etmiştir.bu ani yahudi göçü, filistin araplarını daha da korkutmuş ve bunun içindir ki 1937–39 çarpışmaları hepsinin en şiddetlisi olmuştur.,                                                                                                         İngiltere, 1939 mayısında yayınladığı bir planda, on yıl içinde filistin'e bağımsızlık vereceğini bildirmiş ve filistin'e yahudi göçünü de beş yıllık bir sürede 75.000 sayısı ile sınırlamıştır.

 FİLİSTİN MESELESİNİN 1930'LARDAN İTİBAREN ŞİDDETLENMESİNİN SEBEBİ: Almanya'da Hitler'in     iktidara geçtikten sonra yahudi düşmanlığı politikasına başlaması    filistin'e yapılan yahudi göçleri.                                               

IRAK: San Remo Konferansı ile Irak’ın manda idaresi İngiltere’ye teslim edildi. İngiltere, Mekke Şerifi Hüseyin’in oğlu Faysal’ı Irak kralı yaparak Irak’a 1922’de özerklik verdi.                           İngiltere 30 HAZİRAN 1930 Antlaşması ile Irak'a tam bağımsızlık   tanıdı.   

                                           BU ANTLAŞMA İLE,                                                                                                        1.İNGİLTERE İLE IRAK DIŞ POLİTİKADA DAİMA BİRBİRLERİNE DANIŞACAKLAR,                            2.BİR SALDIRI HALİNDE İNGİLTERE IRAK'A YARDIM EDECEK                                                          3.IRAK ORDUSUNU İNGİLTERE YETİŞTİRECEKTİ

  IRAK, 1932’DE MİLLETLER CEMİYETİNE ÜYE OLDU.

ÜRDÜN: 1922 EYLÜLÜNDE MİLLETLER CEMİYETİNİN KARARI İLE AYRI BİR ÜRDÜN DEVLETİ KURULDU VE BU DEVLET İNGİLTERE'NİN MANDASINA VERİLEREK BAŞINA FAySAL’IN KÜÇÜK KARDEŞİ ABDULLAH GETİRİLDİ..                                                                                                              22 MART 1946 DA ÜRDÜN EMİRLİĞİ, ÜRDÜN KRALLIĞI OLMUŞTUR. 15 MART 1948DE ÜRDÜN'ÜN YENİ ADI HADİMİ ÜRDÜN KRALLIĞI OLMUŞTUR.

MISIR:Osmanlı Devletinin I. DÜNYA SAVAŞINA KATILMASI ÜZERİNE İNGİLTERE, İKİ OSMANLI TOPRAĞI ÜZERİNDE egemenlik haklarını kurmuştur.     

  1. 5 Kasım 1914 de Kıbrıs'ın İngiltere İmparatorluğuna ilhak edilmesi olmuştur.                                                2.18  Aralık 1914 de Mısır üzerinde himaye kurmasıdır.                                                                                        Savaş sırasında Mısır'ın İngiltere için askeri bir üs haline gelmesi ve İngiliz, Avusturya ve Yeni Zelanda askerlerinin adeta istilasına uğraması Başkan Wilson'un 14 Noktası da Mısırlıların bağımsızlık ümitlerini kuvvetlendirdi..                                                                                                                                                           Bunun üzerine Said Zaglül'ün 1919 başlarında kurduğu Vafd Partisi, İngiltere’ye karşı milliyetçi hareketin öncülüğünü ele aldı. İngiltere Zaglul ile diğer Vafd liderlerini Malta adasına sürdü. Fakat bu olay, ayaklanmayı yatıştıracağı yerde, büsbütün şiddetlendirdi. Bu durum karşısında İngilizler Zaglul'ü ve arkadaşlarını serbest bırakarak, onlarla, bir antlaşma düzeni üzerinde görüşmelere girişti                              1921 yılında yine ayaklanmalar çıktı. Vafd Partisi ile anlaşamayacağını görenİngiltere, 28 Şubat 1922 de yayınladığı bir deklarasyonla, Mısır'ın bağımsızlığını ilan etti ve Hıdiv I. Fuat da bu deklarasyonu kabul ile Kral (Melik) unvanını aldı.                                                                        İngiltere Mısır'ın bağımsızlığını ilan etmekle beraber, Mısır'ın Süveyş Kanalı'nın ve Mısır'daki yabancıların haklarının savunmasını üzerine alıyor ve Sudan üzerindeki kontrolünü elinde tutuyordu.                                                                                                               Nitekim, Araplar arasında dayanışmayı güçlendirmek için, "Büyük Arap Devleti" düşüncesi, ortaya çıktı.Bu ideolojinin önderliğini de, 23 Temmuz 1952'de Mısır'da krallığı yıkan Cemâl Abdül Nasır yapmaktaydı.    


Nasır, 1956 yılında Süveyş Kanalı'nı devletleştirerek, Batı devletleriyle, özellikle İngiltere ve Fransa ile aralarındaki köprüleri tamamen yıktı.

Bunun üzerine, İngiltere ve Fransa, aynı yılda (1956) İsrail'i Mısır'a saldırttılar ve kendileri de buna katılarak Süveyş Harekâtı'nı başlattılar. Ancak bu saldırıyı, Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği karşı çıkarak önlediler. Bu da, bu iki büyük devletin bölgedeki etkilerini çoğalttı ve bundan böyle Ortadoğu yeni gelişmelere sahne olmaya başladı.

Arabistan:I. Dünya Savaşının ertesinde Arabistan yarımadasındaki en önemli gelişme Suudi Arabistan'ın kurulması olmuştur.  Müslümanlığın fanatik kolunu teşkil eden Vahhabiler, Suud ailesinin liderliğinde, yarımadanın batı kısmındaki Necd'e egemen bulunuyorlardı.

 Necd Sultanı Abdülaziz İbni Suud, XX'inci yüzyılın başından itibaren, komşu kabilelerle mücadele ederek topraklarını genişletmeye başladı.                                                          İngiltere 1915 Aralık ayında Abdülaziz ile yaptığı bir anlaşma ile, Necd'in tarafsızlığı karşılığında, bu yeni sınırları tanıdı. İngiltere'nin arzusu, Abdülaziz'in İngiltere’yi Basra'da rahatsız etmemesiydi.                                                                                                                        Savaşla beraber, Necd Sultanı Abdülaziz ile Mekke Şerifi Hüseyin arasında bir rekabet başladı. Hüseyin, İngiltere ile yaptığı anlaşmalara dayanarak 1916 Ekiminde kendisini "Arap Memleketlerinin Kralı" ilan edince, bu rekabet daha da şiddetlendi. Savaştan sonra, Hüseyin'in bir oğlunun Irak, diğer bir oğlunun Ürdün ve kendisinin de Hicaz Kralı olması, Haşimi ailesine Arap dünyasında büyük bir ağırlık sağlıyordu. Abdülaziz bundan da hoşlanmadı. Nihayet, 3 Mart 1924 de Türkiye'de Hilafetin ilgası üzerine Hicaz Kralı Hüseyin'in 7 Mart 1924 de kendisini Halife ilan etmesi bardağı taşıran damla oldu.                                                                                                                                                                     Abdülaziz 1924 Ağustosunda Hicaz'a savaş açtı. Ekim ayında Suud kuvvetleri Mekke’ye girdi. Hüseyin, İngilizlerln yardımı ile Kıbrıs'a kaçtı. 1931'de de öldü.                                         1925 Aralık ayında Cidde'nin de Suudların eline geçmesiyle bütün Hicaz Abdülaziz'in eline düştü.                                                                                                                                                   Abdülaziz İbni Suud, 1926 Ocak ayında kendisini "Hicaz Kralı " ilan etti. 1932'de de bütün bu topraklar üzerindeki Suud egemenliği Suudi Arabistan Krallığı adını aldı.                                                                                                                                                                                           Suudi Arabistan 1933 ve 1936 da Amerikan petrol şirketi Aramco'ya (Arabian-American Oil Company) petrol imtiyazları vermiştir ki, bu Birleşik Amerikan'ın Orta Doğu'ya girmesinin başlangıcını teşkil eder.

MODERN KARA, DENİZ VE HAVA HÂKİMİYET TEORİLERİ
XIX. yüzyılda Avrupa’da büyük ülkeler, gücü ve zenginliği çevre bölgelere hâkim olmakla eş değer görmüşlerdi. Ülkelerin gücü ve zenginliği sahip oldukları çevre bölgelere bağlıydı. Dolayısıyla coğrafi artlar gereği yayılma ve egemenlik alanını genişletme şansı olmayan devletler güçlü devlet olamayacaktı. Bu durum ülkelerin kendilerine uygun jeopolitik görüşleri benimsemesine yol açtı.                                                                                                         Dünyanın stratejik ağırlık merkezlerini saptamaya yönelik olarak ortaya atılan jeopolitik teoriler şunlardır.

Deniz Hâkimiyet Teorisi: Alfred Thayer Mahan (Alfirıd Deyır Mehın)

“Dünya egemenliğinin anahtarı deniz yollarının kontrolündedir.’’

Kara Hâkimiyet Teorisi:Halford J.Mackinder)(Helfırd Cey Mekındır) “Karalara hâkim olan dünyaya hâkim olur.”bir devlet için en önemli yer MERKEZ BÖLGESİDİR.

Merkez Bölgesini kontrol eden iki kuşak vardır,

1.İç kenar kuşak:

2.Dış kenar kuşak:                                                                                                                                            HELFIRID JEY MEKINDIR’A GÖRE

Doğu Avrupa’ya hakim olanmerkez bölgesini,merkez bölgesine hakim olan ,dünya adasına,dünya adasına sahip olan dünyaya sahip olur.

Hava Hâkimiyet Teorisi:Harry A. Sachaklian (Hery Saçaklian)Kra gücünün ortaya çıktığı merkez Avrasya’nın iç bölgesidir.

 “Havaya hükmeden bir millet tüm dünyaya hâkim olur.

Havacılık alanındaki çalışmalar uzay hakimiyet kavramını doğurmuştur.