11.SINIFLAR

TÜRKLERDE ASKERİ KÜLTÜR

TÜRKLERDE ASKERÎ KÜLTÜR                                                                   Türklerin savaşçı kimliğnin oluşumunda,                                                         1. Türklerin yaşadığı coğrafyadaki sert iklim koşulları,                                   2. Orta Asya’daki diğer milletler ve Türk boyları arasındaki mücadeleler etkili olmuştur.                                                                                                                                                                                       Bu şartlar Türklerin disiplinli, teşkilatçı ve mücadeleci olmalarını da sağlamıştır.  İlk Türk devletlerinin ordularında, Hazar Devleti hariç, ücretli yabancı asker yoktur.                                                                                        Sürekli olan Türk ordusunda kadın-erkek, genç-yaşlı her an savaşabilecek durumdaydı. Öyle ki Türklerin sporları, eğlenceleri ve avlanmaları bile askerî eğitim niteliğindeydi.
Tarihte düzenli ilk Türk ordusunu Mete Han MÖ 209’da kurmuştur.
Mete Han’ın ordusunda, 10.000 atlıdan oluşan en büyük birlik “tümen” olarak adlandırılmıştır. Tümenler binlere,binler yüzlere, yüzler onlara ayrılmış, her birinin başına tümenbaşı, binbaşı, yüzbaşı ve onbaşı rütbelerine sahip komutanlar görevlendirilmiştir. Mete Han’ın kurduğu bu sisteme “Onlu teşkilat” adı verilmiştir.

Türk toplumlarındaki onlu teşkilatın sosyal ve idari açıdan iki önemli işlevi vardır:                                                                                                                 1. devlet güçlerinin tümü (boy, soygibi) ayrımlara bakılmadan onlu sisteme göre bölünmüş ve merkezden atanan komutanlar aracılığı ile hükümdara bağlanmıştır.
Böylece herkesin birbirine yardımcı olduğu bir millet birliği meydana getirilmiştir.                                                                                                    2.Devletin bütün idarecileri, aynı zamandan asker oldukları için ordunun görev ciddiyeti her türlü sivil ve idari yapıya yansımıştır.                                                                                                                                                        Böylece devletin askerî disiplin içinde çalışması temin edilmiş ve bu durum Türklere neden ordu-millet denildiğini de açıklamıştır.
Orhun Yazıtları’nda ordu kelimesi “sû” terimi olarak kullanılmıştır.
Ordunun başında bugünkü genelkurmay başkanı yerinde olan “sû-başı”lar bulunmuştur. . Komutanların her birinin at kuyruğundan yapılmış birer tuğu vardı. Tuğun sayısı ve şekli rütbeye göre değişirdi. Kağanın tuğunun başında,altından bir kurt başı vardı.



Askerî kültürün gelişmesine paralel olarak Türkler, medeniyet tarihine önemli katkılar sağlamıştır. Bunlardan biri atı ehlileştirmesi ve savaş aracı olarak kullanması, diğeri de demiri işleyerek silahlar yapmasıdır.
Türklere özgü bir savaş taktiği olan Turan taktiği, iki farklı savaş yönteminin uygulanması ile yapılan bir savaş usulüdür.                                                                                                                   Bu taktik, sahte ricat (geri çekilme, kaçma) ve pusudan oluşur. Bu savaş usulüne, Türk yurdunun eski adından dolayı “Turan taktiği”
veya “Hilal taktiği” denilmiştir.

Arap Yarımadası; Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının birbirine yakın olduğu önemli bir noktada bulunmaktadır.

Bu dönemde, Arabistan ve çevresinde dönemin iki büyük gücü olan Doğu Roma ve Sasani İmparatorlukları hüküm sürmekteydi.

İslamiyet’in ortaya çıktığı VI. yüzyılda Doğu Roma; Kafkaslar, Anadolu, Suriye ve Kuzey Afrika’ya kadar olan bölgelere hâkimdi.                                                                                               Afrika’da,Kızıldeniz’in kıyılarında ise Habeş Krallığı kurulmuştu.

Orta Asya bölgesinde ise Kök Türk Devleti hüküm sürmekteydi.

Arap toplumu, çöllerde göçebe bir hayat süren BEDEVİLER, köyler ve şehirlerde yerleşik bir yaşam tarzına sahip HADARİ denilen insanlardan oluşmaktaydı.

İslamiyet öncesi Arabistan’da halk üç sosyal sınıfa ayrılırdı; 1.Hürler2.Mevaliler 3.Köleler

  İslamiyet öncesi Arabistan’da evlat edinme yaygındı ve evlatlık

alınan çocuk mirastan yararlanabilirdi. Bir erkek çok sayıda kadınla evlenebilir ve eşlerini kolayca boşayabilirdi.

Kadın ancak çocuğu olduktan sonra aileye kabul edilirdi.

  Araplar, haram aylar olarak kabul edilen zilkade, zilhicce,muharrem ve recep ayında savaş yapmazlardı. Bu aylarda yapılan savaşlara FİCAR Savaşları denilirdi.

 

 

 İslamiyet’ten önce Arabistan’da;Nebatiler Tedmür,Gassani, Main, Hire, Sebe gibi devletler yaşamıştır.                                                               Hz. Muhammed’in doğduğu sıralarda ise Arap Yarımadası’nda siyasi birlik yoktu.Toplum kabilelerden oluşurdu.

Kabilelerin başında ŞEYH veya SEYYİD denilen kabilenin büyüğü bulunurdu. Hükümlerini kabilenin örfüne göre verirdi. Kabileler arasında özellikle kan davalarına dayanan savaşlar sık görülürdü.

Arabistan genelinde inanış olarak Putperestlik hâkimdi. Bunun yanı sıra Hristiyanlık, Musevilik ve Haniflik (Hz. İbrahim’in dini) dinlerine inananlar da vardı.

Panayırlar Günümüzdeki fuarlara benzeyen büyük çarşı, Pazar yerleridir.

 

Kabileler arasındaki birçok problem buralarda çözülürdü. Panayırlarda edebî sohbetler yapılır, şairler en güzel şiirlerini buralarda okurdu. Bu şiirlerden beğenilenler Kâbe’nin duvarına asılırdı.(muallakat-ı Seba)

 

İSLAMİYET YAYILIYOR

Hz. Muhammed’e 610 yılında Allah tarafından Cebrail aracılığı ile ilk vahiy gönderildi Mekke müşriklerinin

çoğu, daha önceden Muhammed’ül-Emin (güvenilir) lakabını taktıkları Hz. Muhammed’in çağrısına,olumlu karşılık vermedi.

 Bunun nedeni sadece getirmiş olduğu dine inanmak istememeleri değil mevcut düzenleri içerisinde yeni dinin köklü değişiklikler getirmesiydi.

Mekkeli müşriklerin tepkileri neler olmuştur?

1.  Kayıtsız kalma2.Alay etme 3.Müslümanlara yönelik şiddete ve işkenceye başvurma

Akabe Biatları :621–622 yıllarında iki defa Akabe’de  Medineliler ile Hz Muhammed arasında yapılan görüşmelere  İslam tarihinde verilen isimdir.

Hz. Muhammed, Medine’de kabileciliğe ve toplum içindeki çatışmalara son vermek, Medine'ye

hicret  etmek zorunda kalan Müslümanları, yerli halk ile kaynaştırarak bütün üstünlük iddialarını ortadan kaldırmak istiyordu. Bunun için muhacir ve ensar arasında kardeşlik ilan etti.                                                                                                                       Böylelikle bu kişilere toplum olma bilinci kazandırılarak birbirlerini kabullenmeleri sağlanmış; bilgi ve tecrübe paylaşımı, ortaklaşa iş yapma ve üretme anlayışı geliştirilmiştir.

MEDİNE SÖZLEŞMESİ:  Medine halkını oluşturan, Medineli Müslümanlar,Mekkeden göç eden Müslümanlar ile medinedeki gayri müslimler arasında imzalanan bir vatandaşlık sözleşmesidir.

Medine Sözleşmesi İslam Devleti’nin ilk yazılı anlaşması ve ilk anayasasıdır.

AMACI: Bu sözleşme, Medine’de dinî ve siyasi bir birlik meydana getirme amacıyla hazırlanmıştır.

Medine Sözleşmesi’yle vatandaşlara sosyal ve siyasal bir kimlik verilmiştir.

Genel olarak kuralların titizlikle uygulanmasını temel almıştır.

Müslümanlar ve gayrimüslimlerin Medine’ye bir saldırı olduğunda, birlikte hareket etmesini karara bağlamıştır


ÖDEV SORULARI

1.Türklerin savaşçı kimliğinin oluşumunda etkili olan unsurları yazınız. 

2. Türk toplumlarındaki onlu teşkilatın sosyal ve idari açıdan işlevlerini yazınız.

3. Türkler, medeniyet tarihine en  önemli katkıları neler olmuştur?

4.Türkler’in en önemli savaş taktiğinin adını yazarak bu taktik hangi savaş usullerinden oluşurdu?

5.İslamiyetin doğduğu yıllarda bölgeye yakın çevrede hangi devletler vardı? İsimlerini yazınız.

6. İslamiyet öncesi Arabistan’da halk kaç sosyal sınıfa ayrılırdı? Bu sınıfları yazınız.

7.Ficar savaşları nedir?Tanımlayınız.

8. İslamiyet’ten önce Arabistan’daki devletlerin adını yazınız.

9.İslamiyetten önce Arabistan’daki dini inançların isimlerini yazınız.

10. Mekkeli müşriklerin Müslümanlığın yayılması karşısında tepkileri neler olmuştur?

11. Medine Sözleşmesi’ni nedir,tanımlayarak  amacını yazınız?